Köşe Yazıları

Sofistike mevzular…

Önce bu kelimenin ne manaya geldiğini belirteyim. Sofistike, Fransızca kökenli bir kelime olup, yapmacık ve sahici olmayan her şey için kullanılır.

Toplumun gelir geçer hafızasında siyasetçiler, “günah keçisi” olma özelliğini koruyor. Buna sebep, biraz da kendileridir. Politikacı hikayeleri içerisinde, bir zamanlar köy ve kasaba gezilerinde “sigara paketine not alan” politikacıdan tutun da, seçim atmosferi sırasında vaatlerinde sınır tanımayanlara kadar. Mesela, kulaktan kulağa anlatılanlar arasında, “Kayseri’ye deniz getireceğim” diyen politikacı dahi görülmüştür.

Toplumun politikacıyla ilgili biriktirdikleri bunlarla da sınırlı değil. Uçuk vaatler ifadesiyle ete kemiğe bürünen Karadeniz’in Erbaa da bir limana getirilmesi gibi, bir ilçeye 1 milyar dolarlık finans kaynağının aktarılması gibi, Tokat’ın her alanda ilk üçe girmesi gibi absürd vaatlerin yanı sıra, olabilirliği yüksek vaatlerde heba edildi. Hızlı Tren, Çamlıbel-Yatmışa çıkacak tünel, Akkuş yolu, Alaca Yolu gibi somut ve olabilirliği yüksek projelerde yılan hikayesine dönmesi nedeniyle, sofistike parantezine girdi.

Bu söylenenleri toplum, hipotez mahiyetinde satın aldı. Suyun kaldırma gücü, yerçekimi ve Van Allen kuşağı gibi konular dahi, somutluk çerçevesinden çıkıp, şüpheli i iddialar olarak algılandı.

300 yıl öncesine kadar dünyanın küre olmasına ciddi bir direniş varken, bugün antitez olarak ortaya çıkan “Düz Dünya” hipotezi üzerine kafa yoruluyor. Dünyanın öküzün boynuzu arasında olduğunu söyleyenler, dönemlerinde ciddi taraftar bulurken, bugün Düz Dünya iddia sahiplerinin yelpazesi her geçen gün genişliyor. Bunun belki birkaç sebebi vardır ama, esas sebep dünyadaki milletlerin ABD’ye karşı olan güvenin eksilere düşmesinden kaynaklanıyor.

Erken dönem emperyalist ülkeler olarak sayılan Britanya, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin yerini alan ABD, oluşturduğu illagalete örgütler eliyle denizaşırı ülkelere dahi saldırıp, yönetimleriyle ilgili etkin rol alabiliyor. Ülkelerde darbeler yapıp, bütün yeraltı kaynaklarına el koyabiliyor. 7-8 bin kilometreden gelip, Suriye, Irak ve Ortadoğu coğrafyasında ülkeleri dizayn etme hakkını kendinde görebiliyor. Böylesine firavun devlet anlayışı, milattan önceki yıllarda dahi yoktu.

60’lı yılların sonu 70(li yılların tamamında “Komünizm Mücadelesi” veren ülkeler ve milletler, ne yazık ki ondan daha büyük tehlike olan emperyalizm konusunu ıskaladılar. 6. Filo hikayesinden dolayı sağcı ve solcu Türk gençleri birbirine girdi. Oysa, bu mesele bizim meselemiz değildi. 6. Filonun ABD’li puşt tayfaları, Karaköy kerhanesini kapatmıştı. Bizim sağcı ve solcu Türk gençleri birbirleriyle kanlı-bıçaklı çarpışırken, Amerikan askerleri Karaköy Kerhanesinde alem yapıyordu.

Türkiye’deki Müslüman kimliğini özümsemiş ve ümmet bilincini hazmetmiş insanlar, vatan ve bayrak kavramlarına mesafeli oldukları için, Türkiye’nin bir ülke ve devlet olduğuna ilişkin bilinçten de yoksundu. Oysa, Ortadoğu coğrafyasında irili-ufaklı ne kadar Arap ülkesi varsa, Baasçı bir yapının yönetimindeydi. Baasçılık, Arap Milliyetçiliği ve ırkçılığıdır.

İslam’ın erken döneminde, yani Hazreti Nebinin ahirete irtihaliyle başlayan Arapçılık hastalığı yeniden nüksetmiş, bu dinin en önemli ulemasından İmam-ı Azam Ebu Hanife dahi Arap olmadığı için kabul edilmemiştir. Hiçbir Arap ülkesinde “Hanefi Mezhebi” mensubu yoktur. Sebebin derinliğindeki gerçekte, Arap ırkçılığından başka bir şey değildir.

Öyle ki, Hazreti Peygamberden sonraki halifelik kurumunda Araplardan gayrısı olmasın diye, ön kabule, “Halife Kureyşten olur” hadisini uydurdular. Doğu Türkistan’daki Çin Zulmünü kınamayı bırakın, desteklediğini ilan eden bir Suud Veliahtı var. Hani Ebu Cehiller, Ebu Lehepler, Ümeyye Oğulları geberip gitmişti. Büyük Şair Arif Nihat Asya’nın o muhteşem nat’ının bir parçasını okuyup, yeniden hatırlayalım…

Seccaden kumlardı…
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı.

Mescit mümin, minber mümin..
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere “amin”!
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı.

Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler ya MUHAMMED,
– Uzaktan, yakından –
Mümin döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
MUHAMMED ümmetiydi.
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
“Hu hu”lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
%d blogcu bunu beğendi: