Köşe Yazıları

Göç…

Yaklaşık 5 yıl önce Suriyeli mültecileri kabul ettik. Daha doğrusu, Türkiye’ye büyük göç ile ilticalara kucak açtık. Kadın, çocuk ve bebekler ülkemize sığındılar. Suriye’de bir savaş vardı ve Esed kendi halkına namlu doğrultmuş, varil bombalarıyla acımadan imha ediyordu.
AK Parti ve MHP dışında bütün siyasi partiler buna çok kızmıştı. “Ülkemizde Suriyelilerin ne işi var?” özneli cümlelerle sürekli tepki gösteren açıklamalar yapılıyordu. En başta da CHP, bu işin bayraktarlığına soyunmuştu. Hayat ile ölüm arasında ince bir çizgide, her gün bir kurşuna hedef olmak ve Esed’in varil bombasıyla hayattan koparılmak korkusu, insanları büyük göçe zorluyordu.
Ve şimdi… Gitmek isteyen mültecilere kapılar açıldı. Şaka gibi, yeniden CHP’den açıklamalar gelmeye başladı. CHP Grup Başkanı Özgür Özel, “Neden kapıları açıyorsunuz? Türkiye’deki mültecileri neden Avrupa’ya gönderiyorsunuz?” diyor. Oysa, gerçek şuydu: Türkiye’de 3,5 milyon mülteci Suriyeli yaşıyordu ve “insani yardım” kapsamında bütün Avrupa ülkeleri Türkiye’ye yardım edecekti. Çünkü Türkiye’nin böyle bir yükü tek başına kaldırmasına ve taşımasına imkan yoktu.
Sözler tutulmadı. Bir takım olaylar ve doku uyuşmazlığından bizde mültecilerden hoşnut değildik. Fakat, gelenek ve merhameti esas alan kültürümüz nedeniyle mültecilere kol kanat germiştik. Aslında, mültecilerinde Türkiye’de olmaktan pek memnun olmadıkları anlaşılıyordu. Beklentileri yüksekti, nihai hedefleri bir AB ülkesine gidip, kendilerine yeni bir hayat kurmak istiyorlardı.
Türk hükümeti, mültecilere hiçbir zaman kapıyı göstermedi, sadece kapıyı açtı. Bugün itibarıyla, yüz bini aşkın mülteciler Avrupa sınırlarında geçiş kolluyor. Türkiye, Afgan, Suriye ve Iraklılardan oluşan bir mülteci kampı haline geldi. Onların yaşamak gibi insani bir hakkını gözetiyor. Ülkemizin imkanları dahilinde hayata tutunmalarına yardımcı oluyor.
Türkiye, kendi sınırlarını ve ülkesini korumak adına bir çok harekat/savaşta yer aldı. İdlip Bahar Harekatıyla birlikte, ilk kez doğrudan rejim güçleriyle dolaylı olarak Rus Ordusuyla karşı karşıya savaşıyor. Kapıları açıyoruz, varil bombalarından kaçan Suriyeliler ülkemize geliyor, CHP’liler kızıyor. Kapıları açıyoruz, Suriyeliler Yunanistana gidiyor. Yine CHP’liler kızıyor. Şimdi, aslında ne yapmalıyız? Gelseler de, gitseler de kızıyorlar…
Bütün bu harala gürele içerisinde, Türkiye’nin “Ya İstiklal Ya Ölüm” keyfiyeti içerisindeki mücadelesini küçümseyen, eleştiren hatta tarafının Esed’den yana olduğunu söyleyen müptezeller, sosyal mecrada paylaşımlarda bulunuyor. Dede Korkut, tarih öncesinden “Düşman içerden olursa kapı kilit tutmaz oğul” tespiti yaşayarak anlıyoruz.
Zaman siyaset yapma, niçin ve neden deme, stratejik yanlışları sorgulama, düne uyanıp keskeleri söyleme zamanı değil. Eleştireceksek daha sonra. Şimdi birlik olma, tek yürek olma zamanıdır. Rusya’nın bir dost olamayacağını ağır bedel ödeyerek bir kez daha anladık. Türkiye’nin etrafı dostlarla değil, düşmanlar tarafından kuşatıldıgini gördük. Türkiye’nin yedi düvele karşı beka mücadelesi verdiğini bir kez daha anladık. Ve birşeyi daha anladık, Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.
Şehitlerimiz var. İçimiz yanıyor. Endişeliyiz ama asla korkmuyoruz. Türk milleti tarih boyunca nice zemheriler gördü. Bunu da hep birlikte atlatacağız inşaallah…

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
%d blogcu bunu beğendi: