Köşe YazılarıTokat'dan Güncel Haberler

AKİL ADAM GEÇTİ BU DÜNYADAN…

En son Denizli’deydi. Denizli’ye vali olarak atanmadan önce de, Erzincan valisiyken merkeze alınmıştı. Merkez Valiliği, kızak yerdir. Türkiye’nin “Personel politikası” iki makama deyim yerindeyse “evladiyelik” hak tanır. Birisi vali, diğeri de büyükelçidir.
Sözünü ettiğimiz insan, rahmetli Recep Yazıcıoğlu’dur. 55 yıllık hayatına sığdırdığı onca mücadele, onca iş, onca söz, onca yazı, onca kitap ve kitapların konusu olmuş bir validir, Yazıcıoğlu. İlkin Tokat’a vali olarak atandığında, yaşı 34’dü. Evvelinde, bu ülkenin çeşitli coğrafyasında kaymakamlıklar yaptı. Mümtaz Soysal’dan Çetin Altan’a, Prof. Dr. Sacid Adalı’dan Prof. Dr. Kenan Mortan’a uzanan, “ideolojik” bir yelpazede yer bulabilmiş çok az insan vardır, bu ülkede.
Söke’de defni sırasında, mezarlığın bir köşesinde bir Papaz ile yardımcılarının, bir başka köşede de bir Haham, gözyaşları içinde kendi inançlarına uygun dua ediyorlardı. Denizli’de, bulvar boyunca birkaç kez cenaze namazı kılındı. Birisinde de, bir tarikat lideri olduğu anlaşılan sarıklı-cüppeli bir zat, cenaze konvoyunu durdurarak kalabalık cemaatiyle rahmetli Recep Yazıcıoğlu’nun cenaze namazını kıldırmıştı. Vali Yazıcıoğlu Türkiye’nin bir “fenomeni”, bir toplumsal barışın çimentosu, bir toplumun söylemek istediğini söyleyen adamdı. Tokat’ta yaptığı işleri, doğrusunu isterseniz çok güzel de “kamuoyuna” duyurdu. Eğitim kampanyasına ilişkin çalmamalarıyla adı medyada yer alırken, (o zamanlar sadece TRT vardı) öte yandan da “idari yapımıza” dair sert açıklamalarını servis yapıyordu. Derdi olan bir adamdı, Recep Yazıcıoğlu. Akil bir adamdı ve sistemle ilgili eleştiri ve önerileri, özellikle yazılı basında ilgiyle takip ediliyordu.
Önerileri de, eleştirileri de bir varsayımdan öte, ciddi verilere dayanıyordu. Çok çarpıcı, ironi ve absürd bir dil kullanıyordu. O’nu konuşturan; siyasal ve devlet erkine meydan okuyan yüreği, aslında, yaptığı işlerden ve başarısından kaynaklanıyordu. Çok okurdu, vali Yazıcıoğlu. Hep şaşmışımdır, bunca koşturmacanın, bunca sahada çalışmanın, bunca harala-gürelenin arasında okumaya nasıl vakit bulabiliyordu? Denizli’deyken de, yamaç paraşütüne sarmıştı kendisini. Erzincan’da rafting, Tokat’ta sürat motoruyla su kayağı… Kızı Necla Hanım, babasının bu durumuyla ilgili olarak, bir keresinde, “Babam adrenalin bağımlısı oldu” demişti.
Vefatından yaklaşık 4 gün sonra, Denizli’de bir televizyon kanalında oğlu Mehmet Kemal ile damadı Ersal Yavi’yi konuk olarak alıp yaptığım programda, “Recep Yazıcıoğlu, hayatı boyunca kılmadığı bir vakit namazı yoktur ve eğer yaşasaydı Ak Parti’den İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına hazırlanıyordu” düşüncesini paylaştık.
Paylaştık diyorum çünkü, bu konuyla ilgili Denizli’deki televizyonda ilk haberi ben yaptıktan sonra, bir çok ulusal gazetede haber “sürmanşetten” veya “birinci sayfadan” duyuruldu.
O haber üzerine rahmetli Yazıcıoğlu beni makamına çağırdı. Bu bilgiyi sana kim verdi diye sordu. Bende, hiç kimse vermedi dedim ve ekledim: Ben haberi, Vali Yazıcıoğlu bu sefer siyasete girecek mi? Bu siyasete adım atacağı yer, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı mı olacak? diye sordum.
Bu cevabım üzerine, o meşhur kahkahasını patlatarak, “Yav Cemal, artık sen niyet okumaya da başladın” dedi. Sonra da, evet, artık bir yerden başlamam gerekiyor diye, iddiamızı onayladı. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusundaki haberim konusunda, “tam isabet” diyerek, gerekçelerini anlattı.
8 Eylül 2003 tarihi, Recep Yazıcıoğlu’nun çok sık kullandığı, “Gidemediğin yer senin değildir” sözünün finali olan ahrete yaptığı son yürüyüşünün tarihidir. 19 yıllık valiliğinin en usta döneminde yitirdik, onu. Yakın tarihimize baktığımızda, toplumun bildiği çok az insan için böylesine bir sevgi seli, böylesine gözyaşı, böylesine kabullenme görebiliriz. Vali Recep Yazıcıoğlu olayı, adını koyamadığımız başka bir şey oldu. Hayattayken de, aramızdan ayrılıp ebedi yurduna gittikten sonra da; birçok kitabın, makalenin, inceleme-araştırmanın konusu olan vali Yazıcıoğlu, bilinen tüm “kriterleri” altüst edecek bir tortu bıraktı.
Hem yaptığı işlerle, hem konuştuğu sözlerle bu ülkeyi sallayan bu adam, salt “Biyografik” bir incelemeyle netice alınacak birisi değil. Peşinde, bir buçuk dairelik kooperatif hissesi bırakacak kadar “maldan-mülkten” uzak oluşu bile, politikacı ve kallâvi bürokratlara çok önemli mesaj içeriyor. Çünkü Yazıcıoğlu, bu ülkenin yetiştirdiği “akil” bir adamı, yürekli bir savaşçısı, halkına tepeden bakmayan bir yöneticisiydi.
Onu ağıtlarla, zılgıtlarla anmak yerine; bıraktığı mesajlarıyla irdeleyecek ciddi sivil toplum oluşumlarına aktiflik vermeliyiz. Türkiye’de Vali Recep Yazıcıoğlu çok yetişmiyor. Keşke, O’nun düşünce ikliminde nefeslenecek, onun fikrinin ince gülü mesabesinde olacak genç kuşaklar yetişebilse… Can suyu gibi bir umudu yüreğimde besliyorum. O’nun yeri doldurulamaz “hamasetine” yaslanıp ta, halkın yeniden tribün izleyicisi gibi bu ülkede kalakalmasına dayanamıyorum. Sana Fatihalar, sana Yasinler… Allah rahmet eylesin.

 

 

 

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
%d blogcu bunu beğendi: