Köşe Yazıları

HAYDİ, TOPARLANIN GİTMİYORUZ!

 

Cemal İncesoyluer

Bazen  daha önce yazdığım yazılara yeniden göz atarım. Çok sık yapmam ama, kimisini ikinci kez yayınlama gibi bir huyum vardır. Günün mana ve ehemmiyetine uygun olsun diye değildir, temasını beğendiğim içindir. Bu yazıda onlardan birisidir. Geçen bu yıllar içerisinde ne değişti? Kim değişti?

Hatırımızda taptaze duran ve ömrümüz olduğu sürece de duracak olan 15 Temmuz darbe girişimi… İşte, bütün bu antin-kuntin işlerden uzak bir yazı, buyurun tekraren okuyalım:

Büyük şair yazar İsmet Özel’in sözüdür, hatta birkaç yıl önce kentlerde verdiği seri konferanslarının adıdır: Haydi toparlanın, gitmiyoruz… Aslında, aynı başlıkta geçmişte bir yazı daha yazmıştım. Sonra peşinden “Şehirden ayrılmak” başlığı altında başka bir yazı. Çorum ile ilgili derdi olan, şu veya bu şekilde yazıyorlar, söylüyorlar ve uğraşıyorlar. Her birinin bu çabalarını çok değerli buluyorum.

Bizim meslekte, muhalif pencereden bakmak, olaylara eleştirel parantezler açmak ve insanları hedef tahtası yapmak kolay iştir. Üstelik, bu tür yazı ve haberler okunur. Fazla okunmayan, yapılan iyi işleri anlatan haber ve yazılardır. Yeni bir döneme giriyoruz. Hem Türkiye için, hem de Çorum için…

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez yasal zorunluluk olan tabirini duyduk ve nasıl uygulandığına şahit olduk. Artık, toparlanmanın vaktidir. Yeniden, 90’lı yıllarda olduğu gibi, hiç kimse ölümleri bize kanıksatamaz, normalmiş gibi bir bakışı inşa edemez/etmemelidir. Ölümler, ocaklarımıza kor ateş gibi düşen şehit cenazeleri normal olamaz. Gitmiyoruz, dağarcığımızda her ne varsa, biriktirdiğimiz ne kadar iyi tecrübeler, bu şehre katma değer sağlayacak ne kadar düşünce olduysa, bütün bunlar için buradayız.

Bu konuda tevatür tadında çok sözler vardır. memleketten’ten ayrılıp, gurbet ellere gidenler için ya “kaçtı gitti” ya da “gitti kurtuldu” denir. Aslında ikisi de doğru değil. Gidişleri de bilirim, gelişleri de… Ahmet Kekeç bir yazısında, MarioLevi’ye atıfta bulunarak, şunları yazmıştı: “Bu temayı (“bir şehre gidememek” temasını sündürüp) bizi duygu sağanağına boğan MarioLevi’nin, “bu ülkeden ayrılmak mı, bu ülkede kalmak mı?” dilemmasıyla boğuştuğunu bilmiyordum. Bakın, Cumhuriyet gazetesine verdiği röportajda ne demiş: “Günün birinde bu ülkeyi terk edebilirim. Hayatım önemli değil, yazmamın engellendiğini görürsem giderim…” Bunu, duygulu bir yazarın, “tedricen geliştirdiği duygu ataklarından biri” sayabilirsiniz.

Böyledir bu takım… Bazı şeyleri derinden yaşarlar… Durup durup içlenirler. Biz sıradan fanilerin kolay kolay nüfuz edemeyeceği bir hassa geliştirmişlerdir. Çabuk kırılırlar… Mevzu, ne gitmek, ne de gelmektir aslında. Şehrin sorunlarına ilişkin kafa yorarken; adına ister analiz deyin, isterseniz şahsi yorum, mutlaka karşılığında ya tepki alırsınız, ya da alkışlanırsınız… Tepkiler de, alkışlar da anonim olmaz. Bir yazıya, bir habere, bir analize aynı anda tepki ve alkış almanız, aslında doğru yolda olduğunuzu gösterir. Genel kanaat, herkesi memnun etmek mümkün değildir.

Böyle mahareti olanların, bunu nasıl başardıklarını bir türlü anlayamıyorum. Bunca zamandır hiç kimseyi aynı anda memnun etmeyi başaramamış birisiyim. Bu başarısızlık levhası yıllardır boynumda asılı durur. Bir yazı yazarsınız, tamamen siyasi bir okuma, temenni yorumlama olduğu halde, yazının öznesine yönelik bir takım dedikodularla, mevzuyu fantastik bakıştan çıkarma gayretleri, yazının müellifine suizanda bulunmaktır.

Haydi toparlanın, gitmiyoruz!

Çünkü, bu şehirle ilgili mutlaka yapacaklarımız olmalı. Kısır çekişmelerden usanmadık mı, beyhude polemiklerden, sürekli kamçıladığımız düşmanlıklardan, dedikodu ve gıybetin koyu şehvetinden bıkmadık mı? Seviye lütfen! Bu uyarıyı en başta kendime yapıyorum. Bulaşıklara rağmen, paçozlara rağmen, kolpacılara rağmen, müptezellere rağmen, embesillere rağmen, seviye denilen erdemi muhafaza etmeliyiz. Aksi takdirde, yeni dönemde de Çorum’u bir kısır döngüye mahkum ederiz.

 

İlgili Makaleler

Bir Cevap Yazın

Başa dön tuşu
%d blogcu bunu beğendi: