Köşe Yazıları

Babacan’ı gördük, dün gece televizyonda…


Her yiğidin bir yoğurt yemesi vardır. Abdullah Gül’ün kurulacak partiye genel başkan olarak atadığı Ali Babacan’ın siyasi çizgisi de, çok görünür olmaktan ziyade, çok iş yapmak üzerineydi. Bakanlığı süresince hep bu çizgiyi korudu.

Nerdeyse, 2019 yılının başlarından bu yana, Ali Babacan’dan ara ara partinin hazırlıklarının sürdüğü, 2019 yılı sonuna kadar ilan edileceğini söyleyip durdu. Dün, Habertürk televizyonunda gazeteci Fatih Altaylı’nın Teke Tek programına çıkarak, bunları birkez daha tekrarladı. Program sonunda Altaylı, Babacan’ı “Organizatör” olarak niteleyerek, programını ve Ali Babacan’ı özetlemiş oldu.

Gazeteci yazar Hatice Kübra, bugün köşesinde şunları yazıyor:
“Parti ile ilgili henüz beyaz sayfalar dolmadığından Ali Babacan ilke ve prensiplerinden bahsetti, üç temel noktanın üzerinde durdu: İfade özgürlüğü, adalet ve ekonomi.

Bugün toplumsal olarak içinde bulunduğumuz sıkışmışlığın en önemli nedenleri bu konular. Kime dokunsanız illa ki en az birinden dert yanar.
“Önce insan” vurgusu oldukça önemliydi ve akılda kalıcıydı. Partinin mottosu bile olabilir.

Evrensel ilkeler ve değerler çerçevesinde, kişi hak ve özgürlükleri bağlamında insanın her şeyin önünde tutulması demokrasi hayali olan herkesin kulağına hoş gelmiştir eminim.
Kapsayıcı olmak, her kesimden, her görüşten insana kucak açmak sözleri de bir yerde İmamoğlu’nu çağrıştırdı bana.

PARLAMENTER SİSTEM
Cumhurbaşkanlığı sistemine en başından sıcak bakmadığını belirten Ali Babacan, güçlendirilmiş bir parlamenter sistemden yana. Kuvvetler ayrılığının önemini hatırlatırken siyasi partiler yasasının da mutlaka ama mutlaka değişmesi gerektiğini söyledi. Sanırım Fatih Altaylı’nın en çok hoşuna giden kısım da bu oldu.

Neticeye baktığımızda Babacan onu dedi, bunu dedi ama bunlar zaten diğer muhalefet partilerinin de dile getirdiği şeylerdi. Onlardan farklı bir şey söylememiş oldu. “

Öncelikle, Türkiye’nin yeni bir partiye ihtiyacı var mı? Varsa, bu partinin neleri öncelemesi lazım ve kitle mi, ideoloji mi, merkez mi partisi olmalı? Bu soruların cevabını Ali Babacan’da söz konusu programda verebilmiş değil. En güçlü argümanları, Türkiye’nin yeniden parlamenter sistemi aksına dönmesi ve ekonomik program. Kabul edelim ki, özellikle ekonomi hususunda Ali Babacan’ın toplumda iyi bir kredisi var. Parlamenter Sistemi savı, CHP başta olmak üzere İYİ Parti ve diğer partilerinde genel iddiasıdır.

Cumhurbaşkanlığı Sisteminin Türkiye’de oturmadığı doğrudur. TBMM’nin işlevsizleştiği ve temsil hakkının %60 lardan %50+1’e indirgediğini biliyoruz.

Milletvekillerinin yaptırım gücü ve seçildiği bölgelerdeki kredisinin törpülendiği de ayrı bir gerçektir. Geçmişteki parlamenter sistemine öykünenler, aynı zamanda Türkiye’nin olumsuz tecrübesini de ıskalamaktadırlar. Oysa, dünyada örnekleri olan başarılı parlamenter sistemleri incelenip, Türkiye’nin demografik yapısına uygun hale getirilebilir.

Özetle, Ali Babacan bir lider ya da genel başkandan ziyade, Altaylı’nın tespitinde olduğu gibi bir “organizatör”den öteye gitmeyen bir siyasi figürdür. Hepsi bu.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu
%d blogcu bunu beğendi: